17 Ağustos Cuma sabahı British Airways ile uçup İngiliz tecrübemize daha uçakta başlamış olduk. Havaalanından özel araçla yapılan transferimizden sonra festivalin kamp alanına ulaştık. Elbette yerel katılımcılar çoktan kamp alanının büyük bir kısmını kaplamış, mangaldan güneşlenmeye çeşitli aktivitelere başlamışlardı bile. Grubu dağıtmadan sığabileceğimiz bir boş alan bulup yerleştik. Avea sağolsun, kolayca kurulan çadırlarımızı açtıktan sonra festival alanını keşfetmeye başladık.

Kamp alanı kendi başına adamın iflahını kesecek kadar büyüktü. Gerçi sonraki günlerde alıştık ama kamp alanından festival alanına geçmek yaklaşık 15 dakika alıyordu. Festivalin günlük kapasitesi 90.000 olduğu için yol boyunca kalabalık bir güruhla beraber ağaçlı, toprak bir yolda yürüyorsunuz. Eğer hava yağışlı olsaydı çadırlarla beraber biz de mahvolabilirdik ama şansımıza öyle bir durum olmadı.

Kamp alanı birbirinden 5-15 dakika uzaklıktaki 4 sahneyi, devasa lunapark oyuncaklarını, sayısız yiyecek içecek büfesini, insanın ömründen ömür götüren cep telefonu şarj bölgelerini içeriyordu. Alandaki tek sıkıntımız şarj oldu zaten.  Bir sürü büyük sanatçıyı görmüşken fotoğraf – video işine girince, kalabalık alanda birbirini bulmak için Whatsapp?lara sarılınca şarj su gibi gidiyor normal olarak. Biz de bu şarj bölgelerindeki hışırı çıkmış kablolarla telefonlarımızı hayatta tutmaya çalıştık. Su gibi gidiyor demişken hızlıca fiyatlara da değineyim. Londra pahalı evet ama V Festival Londra?yı da gölgede bırakacak seviyedeydi. Bir şişe su 2.5 pound?dan yani 7 küsür TL?ye satılıyordu. Dolayısıyla yediğimize içtiğimize dikkat etmeye çalıştık. Zaten sahnede olan bitenler bizi yeterince meşgul etti.

Performanslara geçmeden önce bundan sonraki senelerde katılacak olanları uyarayım. Tuvalet – duş sistemleri pek güvenilir veya iç açıcı değil. Türkiye?deki standartların üstünde bir kapasite var ve sıra beklerseniz duş almanız da mümkün. Ama tüm su içeren istasyonların etrafı vıcık vıcık çamur halinde. Hani temizlenmeden önce ve sonra epey kirlenmeniz söz konusu. Ben konserler haricindeki tüm vaktimi Londra merkezde değerlendirdiğim için çeşitli alternatiflerim oldu. Bunlar sizin için büyük sorunsa ve kamp alanından ayrılmayacaksanız belki Luxury Camping paketlerine bir göz atmanızda fayda olabilir.

Cuma akşamı festival alanını gezip, bayıldığım büfe yemeklerinden yedikten sonra üstümüzü başımızı değişip şehir merkezine doğru yola çıktık. İnternetten daha önce bilgilenmiş olmamıza rağmen merkeze giden trenlerin 16 poundluk (yaklaşık 50 TL) bilet fiyatları yine de dudak uçuklattı. Bugünlerde popüler olan YOLO düşüncesine, ya da benim kişisel ?power through? felsefeme uygun olarak festival boyunca ne paranın, ne yorgunluğun, ne sıcağın, uzaklığın, uykusuzluğun bizi engellemesine izin vermedik. Bu manada gaza getirdiğim ve sonra sonuçlarına beraber katlandığımız arkadaşım Ahmet Kamil Taşkın?a teşekkürü borç bilirim!

Devamı için tıklayın: V Festival – Cumartesi Günü